Öğrenci mutfaklarının hali malum. Ama o kadar ki.. Evimizin mutfağında,efsanevi bir konuşan pilav yaşamıştı bir zamanlar.Olayı en başından anlatayım. (her nasılsa) cümbür cemaat bir pilav yaptık ama (nedense) yemedik. O pilav tenceresinde kaldı öyle. Bir gece vakti karnı aç bir arkadaş tarafından buzdolabının kapağı açıldı ve o tencereye ''Bu nedir acep,yenir mi ki?'' diyerekten el atıldı. Arkadaş tencerenin kapağını açmasıyla derinden bir ''ohaaa!'' sesi geldi. Pilav dura dura kabarmış,kocaman bir tüy yumağına dönüşmüştü. Ev arkadaşım aldı tencereyi,bulaşık dağının yanına koydu.
Olayın ilk ve belkide en normal kısmı böyle. Ama asıl macera bundan sonra başladı.
Nedense kimse o tencereyi yıkamak istemedi. Üstelik pilavı çöpe bile dökmedi. O tencere içinde beyaz koca bir tüy yumağıyla günlerce kaldı ve giderek büyüdü. Artık her mutfağa girişimizde o tüy yumağını orada görmeye alışmıştık. O kadar ki;gel zaman git zaman ailemizden biri oldu. Bizden biriydi artık.
Hatta öyle ki; pilav o çeşmenin yanında dura dura, konuşmalarımızı dinleyerek, konuşmayı öğrendi, dillendi en sonunda. Mutfağın ak sakallı ulu bilgesi, ailemizin konuşan pilavı oldu. Mutfağa girdiğimizde pilava selam vermemezlik etmiyorduk. Efendi bir pilavdı. Hatta misafirliğe gelen arkadaşlar bile mutfağa uğradıklarında pilava selam veriyor, hal hatır soruyordu. Bayramda, seyranda elini öpmeye gidiyor, vizeye finale girerken hayır duasını istiyorduk.
Çok görmüş geçirmiş bir pilavdı. Ne zaman biri bulaşıkları yıkamaya niyetlense onun o bilge sesini duyardı gaipten: ''-Sen yenisisin galiba! Çok deneyen oldu bu bulaşıkları yıkayıp bitirmek için.Onlar başaramadı.Sende başaramayacak, vazgeçeksin.. Nihahaha!''
Ve bir gün.. Hepimiz okula gitmişken,bizde misafir kalan bir arkadaşa emanet ettik evi. Akşama doğru eve geldik.Mutfağa bir girdik ki..O da ne! Gözlerime inanamadım! Bütün bulaşıklar yıkanmıştı.Ve..Ve..Yüce bilge! Mutfağımızın ak sakallı dedesi! Konuşan pilav artık yoktu!!!
Arkadaşım ''süpriiiz! canım sıkıldı tüm bulaşıkları yıkadım'' dedi .o an gözlerim doldu. Usulca çöp poşetine doğru baktım. Oradaydı. Onun o cansız,masum bedeni poşette öyle umarsız yatıyordu. Üstüne biraz çay posası bulaşmıştı.Yüreğim kaldırmadı. Daha fazla bakamadım. Arkamı döndüm.
Arkadaşım ''He he! Nasıl olmuş ama pırıl pırıl dimi?'' dedi. O an ona ''katiil! katilsin sen!'' diye saldırmamak için kendimi zor tuttum. Gözlerimin dolduğunu farkettirmemek için titrek bir sesle ''iyi'' diyebildim. Odama gittim. Yastığıma kapanıp hüngür hüngür ağladım konuşan pilavın ardından. Bir daha hiç bir pilavı onun kadar sevmedim.
Bu da böyle bir anımdır.